20 Mayıs 2015 Çarşamba

Elmer

Türkçesinin artık baskısı olmadığı bir kitap daha. Ama ingilizcesini Kidsnook Kitabevi'nden bulabilirsiniz. Eğer hikayeyi biraz kısaltırsanız 2 yaşından itibaren bile bu eğlenceli kitabı miniklere okuyabilirsiniz.



Bir fil sürüsünde diğerlerinden farklı bir fil varmış. Bütün filler gri iken o rengarenkmiş. Bu rengarenk fil herkesi mutlu edermiş.



Elmer bir gün farklı olmaktan ve herkesin kendisini tanımasından sıkılıp rengini griye boyamış. 


Böylelikle kimse Elmer'i tanımaz. Bundan bir büyük bir keyif alarak diğer fillerin arasına rahatlıkla karışmış. Bir süre sonra Elmer bir farklılık olduğunu hissetmiş. Bütün filler hiç olmadıkları kadar sessiz ve somurtkanmış.

Sonunda dayanamayıp rengini belli etmiş. Ehhh işin sırrı renkte değil tabi, Elmer'in dışı gibi içi de rengarenkmiş. BOOOO diye bağırarak bütün filleri yerinden sıçratıp ters dönmelerine sebep olmuş. Hepsi birden hiç gülmedikleri kadar çok gülmeye başlamış ve "Elmer, bu" demişler.



O günden sonra her sene bu eğlenceli günde bütün filler Elmer gibi rengarenk boyanırken, Elmer de kendini gri renge boyarmış.






Kitap Adı: Elmer
Yazar: David McKee
Çeviren: Aslı Motchane
Kır Çiçeği Yayınları
Yaş Grubu: 3 +

9 Mart 2015 Pazartesi

Yaramaz Fareler

 Damla'nın son zamanlardaki favorisi. Konu fareler olunca ben pek sevmesem de minik kitap kurdu çok keyifli vakit geçiriyor.
Gülsen Hanım her sonbahar aynı dertle uğraşıyordu: fareler. Ortalığı pisleten, herşeyi kemiren bu mikrop dolu hayvanlara dayanamıyordu. (Aynı ben) Bütün delikleri tıkasa bile fareler içeri girmenin bir yolunu buluyor, kilerdeki yiyecekleri yiyorlardı. Gülsen Hanım fare kapanı kurmayı dener, fare zehrini dener, hatta yavru bir kedi bile alır. Ama hiçbir şey fayda etmez. Sonunda Gülsen Hanım şehre taşınmaya karar verir, bir apartmanda dördüncü kata taşınır. Artık farelerden kurtulmuştur ama şehirde bahçesi yoktur, kuşların cıvıldadığı elma ağacı da. Bir gün parkta kuşları beslerken aslında farelerin de aç olduklarından dolayı evini istila ettiğini anlar ve hemen evine döner. Onlara evinin yanındaki minik kulübede yer yapar, arada yemek koyar. Böylelikle birlikte yaşamayı öğrenirler.
Yazıları uzun ama resimleri çok güzel bir kitap. Fareler öyle güzel resmedilmiş ki, bebek arabalı fareler, iskambil oynayan fareler, halay çeken fareler... Resimleri o kadar beğendim ki Helga Bansch 'ın resmettiği diğer kitapları da hemen almaya karar verdim.
Bu kadar fare gördükten sonra fare yapmasak olmazdı :) Huni şeklinde kestiğiniz kartonu yapıştırın. Bu yaramaz farenin kuyruğu şönil, bıyığı eva, burnu da ponpondan.

Annemin Çantası - Sara Şahinkanat

Arkadaşlarla buluşacağımda ne zaman birkaç çocuğun biraraya geleceğini öğrenirsem hemen yanıma bir kitap ve onunla ilgili yapabileceğim etkinlik malzemelerimi alıyorum. Çocuklara kitap okumaya bayılıyorum. Kendimi daha da geliştirmek için çeşitli eğitimlere de katılıyorum ama en önemlisi deneyim.
Hikayemiz güzel bir yaz günü bir annenin iki çocuğuyla ve omzunda kocaman bir çantayla dışarıda geçirdikleri bir günü anlatmaktadır. Bu çanta süperdir. İçinden kirlendiklerinde yedek kıyafet, yaralandıklarında yara merhemi, acıktıklarında sandviç, hatta minik kedicik için süt ve martılar için kurumuş ekmek bile çıkar. Ama gün sonunda çocuklar aslında süper olanın çanta değil her şeyi düşünen anneleri olduğunu anlarlar.
Çok tanıdık değil mi? Bu kadar çok şeye gerçekten ihtiyaç var mı diye düşünüyor insan. Özellikle de omuz ve sırt ağrıları başlamışken. Ama çantam ne kadar hazırlıklıysa o kadar rahat ediyorum. Damla acıktığında acaba nerden ne yesek diye düşüneceğime hemen çantadan çıkartabiliyorum. Dışarıda bisküvi yiyenleri gördüğünde çantadan kuruyemişleri çıkartabiliyorsam bisküvi yememize gerek kalmıyor. Ama minik çantalarla dolaşan annelere de hayranım bu arada, hepimiz siperiz.
Bu arada kitabın sonunda yer alan anne ve çocuklarının maskeli ve pelerinli resmine bayılıyoruz, evdeki minik pelerinli süper kahramanın sebebi budur.
Annemin çantasını okuduktan sonra çanta yaptık. Çantayı evadan kestim ve zımba ile birleştirdik. Hem zımba yerlerini kapatmak hem de süslemk için kağıt bantlar kullandık. En sonra parlak taşlar ve etiketlerle süsledik. Harika olmuş, değil mi?
 

27 Şubat 2015 Cuma

Yünden ayı yapımı

Ayılarla ilgili kitap okuyup bir ayı resmi yapmazsak olmaz. Şöyle tüylü bir ayı yapmaya ne dersiniz?
Bunun için miniğinizin istediği bir renkteki ipleri minik minik kesin. Sonra burdaki ayı resminin çıktısını alın ya da siz çizin. Yünleri kağıda yapıştırın. Bu kadar basit ama harika olmamış mı?

Tombik Ayı Serisi

2 yaş üstü bütün çocuklara tavsiye edebileceğim bir seri. (1 yaş üstü bile olur) Resimleri canlı ve gerçekçi. Yazıları minikleri sıkmıyor, çevirisi akıcı. Tombik ayıyı sevmeyen çocuk daha görmedim :) 
Bu kitapta Tombik ayı hastalanır, arkadaşları onu yalnız bırakıp oyun oynamaya gitmezler. Ona çorba yaparlar, üstünü örterler, kendini iyi hissetsin diye resim yaparlar. Sonunda Tombik ayı iyileşir ama bu seferde arkadaşları hasta olmuştur. Kitap öyle bitmese de ben en sonunda hepsi iyileşmiş ve dışarı oynamaya çıkmışlar diyerek bitiriyorum.
 Tombik ayı kış uykusuna yatmıştır. Dışarıda şiddetli bir kar fırtınası vardır. Fırtınadan kaçan arkadaşları teker teker mağaraya gelir. Ancak Tombik ayı ne fırtınadan ne de arkadaşlarının yaptığı seslerden uyanmamaktadır. Birden yaramaz bir karabiber tanesi Tombik ayının burnuna kaçar ve Tombik ayı hapşırarak uyanır. Tombik ayı çok öfkelidir, kükreyip hırıldar. Arkadaşları onsuz eğlendiği için çok üzülmüştür ve ağlamaya başlar. Sanırım en sevdiğim kitabı bu benim için. Bu koca ayının koca bir de yüreği var. Merak etmeyin arkadaşları Tombik ayının gönlünü alıyor.

26 Şubat 2015 Perşembe

Oreo Kurabiye Teorisi - Garry Landreth

Aşağıdaki yazıyı kimin çevirdiğini bulamadığımdan kaynak gösteremiyorum.

Bu yazı psikolog ve oyun terapisti Garry Landreth'in ebeveynlere yönelik bir konuşmasından tercüme edilmiştir.

Ebeveyn olmak bazen çok fazla mutluluk verici, bazen de zorlayıcıdır. Sizinle kendi ebeveyn olma sürecimde öğrenmiş olduğum birkaç şeyi paylaşmak isterim. Böylelikle belki o çok zor anların bazıları sizin için biraz kolaylaşır.
Çocukların bizim ilgimizi çekmek konusunda esrarengiz bir yeteneği vardır. Eşim ve ben on dört yıldır eğitim veriyoruz ve ben ebeveynlerden çocuk yetiştirme hakkında çok şey öğrendim. Yakın zamanda bekar annelerden biri benimle on yedi yaşındaki oğlu Bobby ile ilgili bir deneyimini paylaştı:

Bir akşam evin holünde yürüyormuş ve banyonun yanından geçmiş. Bobby ordaymış ve kendi parmağını sarıyormuş. Elinden kan akıyormuş. Annesi koşarak banyoya girmiş ve "Bobby, canım, ne oldu" demiş. O da "çekiçle parmağımı ezdim" demiş. Annesi "ağladığını duymadım" demiş. O da "evde olduğunu bilmiyordum ki" demiş.

Çocuklar gerçekten bizim ilgimizi çekmenin ne zaman önemli olduğunu ve ilgimizi nasıl çekeceklerini iyi biliyorlar!
Sizinle paylaşmak istediğim bir kaç değişmeyen kural var:

En önemli şey yaptığınız şey olmayabilir ama yapmış olduğunuz şeyi yaptıktan sonra ne yaptığınızdır.

Bunu bir düşünün. Ben kusursuz bir ebeveyn değilim. Bu değişmez kuralın nasıl çalıştığını size göstereyim. Bir akşamüstü işten eve geldim. Korkunç şekilde uzun bir gündü ve birkaç şey yolunda gitmemişti. Eve geldiğimde eşimin artık beş yaşındaki kızımız konusunda sabrı son noktasına gelmişti ve yaklaşık olarak otuz dakika sonra benim de sabrım tükenmişti. Bir baktım ki beş yaşındaki kızıma bağırıyorum. Daha önce hiçbir zaman bir grup ebeveynin karşısında durup onlara "şimdi eve gidip çocuklarınıza bağırın, onlara iyi geliyor" demedim. Ama oradaydım ve yaptığım şey buydu. İnandığım şeye aykırı şekilde hareket ediyordum. Ve birkaç dakika sonra bir bakmıştım ki ona bağırmakla kalmamışım bir de onu tehdit ediyorum. "Eğer onu yapmayı kesmezsen ..." Ebeveynlerin o tarz bir şey yapmasını hiçbir zaman önermedim ve burada ben onu yapıyordum. Kızımla olan ilişkimde o gün olanların arasındaki en önemli şeyin o gece için onun yatak ucunda oturmuş üzerini örterken olduğunu düşünüyorum. Ona dedim ki, "Carla, akşamüstü sana bağırmamalıydım. Ben daha iyisini biliyorum. Ama Carla, o anda sana o kadar kızgındım ki yapacak herhangi başka bir şey bulamadım, o yüzden sana bağırdım." Bitirdiğim zaman beş yaşındaki kızım dedi ki, "babacığım, sana kızgınım diyebilirdin." Bu da benim diğer ebeveynlere öğrettiğim şeydi ve bunun bana beş yaşında birisi tarafından hatırlatılması gerekiyordu! Şimdi bu sahneye bakın ve düşünün. Benim kızım o gün önemli olan neyi örendi? Bir ilişki hakkında çok önemli şeyler öğrendiğini düşünüyorum. Öğrendiği ders, bir ilişkinin kurtarılabileceği olduğuydu. Çünkü ben o akşamüstü bizim ilişkimizi bozmuştum. Dolayısıyla kızımla olan ilişkimi yeniden kurmak için onunla yeniden bağlantı kurmalıydım. Ve ben bunu yaotım ya da en azından bu sürece başladım. Düşünüyorum ki, o da hata yaptığında itiraf etmeyi öğrendi. Çocuklarımızı eğer bizim tarafımızdan bazı şeyleri deneyimlemezlerse nasıl olacak da bu öenmli şeyleri öğrenecekler? İnanıyorum ki bir hata yaptığını itiraf etmenin güzel bir şey olduğunu öğrendi. Ama belki de onun öğrendiği en önemli şey, onu, o şeyleri itiraf edecek ve yaralamış olduğum ilişkiyi yeniden düzeltecek kadar çok sevdiğimdi.
Çocuklarımın doğru kararı verebilmeleri için her zaman yanlarında olamam. O yüzden sizinle bu konuda neler yapabileceğinizi paylaşacağım. Bu benim "oreo kurabiyesi" teorim. Bu teori en büyük kızım üç yaşındayken ortaya çıktı. Ebeveynlerimi ziyaret gitmiştik. Gece saat dokuz buçuktu. Üç yaşındaki kızım mutfaktan çıkageldi. Ve şu anda size benim hakkımda çok önemli bir şey söylemiş bulunuyorum: saat gecenin dokuz buçuğu ve o daha üç yaşında! Üç yaşındaki bir çocuğun gecenin dokuz buçuğunda uyanık olmasına izin verilmemeli. Görüyorsunuz, ben de tıpkı sizler gibiyim. Yapmayı bildiğim her iyi şeyi her zaman yapamıyorum ama bu değişmez kuralla yaşamayı öğrendim: En önemli şey yaptığım şey olmayabilir ama önemli olan yapmış olduğum şeyi yaptıktan sonra ne yaptığımdır. Ben hatalar yaparım, tıpkı sizler gibi. Üç yaşındakı kızım mutfaktan kucağında oreo kurabiyelerini sıkı sıkı tutarak çıkageldi. Ona tek bir kez bakıldığında üç yaşındaki bir çocuğun yatağa gitmeden önce otuz yedi adet oreo kurabiyesini bitirmemesi gerektiği kolayca anlaşılırdı. Ve ona tam "Kimberly, git kurabiyeleri geri koy" demek üzereydim ki aklıma şu geldi: Garry, farkında mısın ki devamlı ona ne yapması gerektiğini söylüyorsun. Bir seçim yapmanın nasıl bir his olduğunu ne zaman öğrenecek? Eğer ona sürekli ne yapması gerektiğini söylersen sorumluluğun nasıl bir his olduğunu ne zaman öğrenebilecek?
Bu yüzden ona dedim ki: ona ne dediğimi söylemeden önce... Oreo kurabiye teorisinde değişmeyen bir kural var:

Büyük çocuklara büyük seçimler, küçük çocuklara küçük seçimler veriyorsunuz.

Küçük çocuklara büyük seçimler vermiyorsunuz. Bu, fazla sorumluluk olur. Üç yaşındaki kızıma verdiğim seçim size pek de bir seçim gibi gelmeyebilir, ama hatırlayın ki bu ona hayatı boyunca verdiğim işl seçimdi. Ona dedim ki,

"Kimberly, kurabiyelerin bir tanesini yemek için saklayıp, kalanını geri koymayı seçebilirsin. Ya da bütün kurabiyeleri geri koymayı seçebilirsin. Hangisini yapmayı seçiyorsun?

Yerinde dona kaldı. Değerlendirmesi gereken bir seçeneği vardı ve biliyordum ki seçeneğini işlemden geçiriyordu, çünkü gözlerini seyrediyordum. Mutfağa girdi, çıktığında elinde bir tane oreo kurabiyesi vardı. Ve o noktada oreo kurabiyesi teorim doğdu. Diyebilirsiniz ki "ama ya iki oreo kurabiyesi yemek için ısrar etseydi?" Anne babalar! Seçim vermenin güzelliği burada, seçime geri geliyorsunuz:

"Kusura bakma, biliyorum ki iki kurabiye yemek istersin ama bu seçimin bir parçası değil. Seçimler şunlar: yemek için bir kurabiye saklamayı seçebilirsin ve kalanını geri koyabilirsin, ya da bütün kurabiyeleri geri koymayı seçebilirsin. Sen hangisini seçiyorsun?"

Anne babalar! Eğer "seçmek" kelimesi içinde değilse işe yaramıyor! Bunun nasıl işe yaradığını size göstereyim: Hayat. Kızım dokuz yaşında ve altı yaşında bir kardeşi var. Otomobilimde gidiyoruz ve arabanın arka koltuğunda devasa bir savaş var. Düşünüyorum da kızlarım sanki kendi aralarında karar vermişler: babanın kullandığı arabanın arka koltuğunda yolculuk ettiğin zamanlar haricinde hiçbir zaman kavga etme! Kızlar arabamın arka koltuğunda bağırıp çağırıyorlar, saç çekiyorlar. Durum felaket. Çok kızmaya başlıyorum, direksiyona sıkı sıkı sarılıyorum. Benim bu şekilde araba kullanmam güvenli değil. İlk düşüncem şuydu: Yolun kenarına çekeceğim, dışarı çıkacağım, bulabildiğim en büyük duyuru tabelasını bulacağım, onu buraya sürükleyeceğim ve ikisini de yarı ölü hale gelene kadar döveceğim. Arabamın arka kolduğunda bir daha asla kavga etmeyecekler! Sonra araya şu düşünce girdi (Tanrı bana araya giren düşünceler verdiği için çok mutluyum, siz değil misiniz?) "Evet, Garry, bunu yapabilirsin ama onlar ne öğrenmiş olacaklar?" Ve hızlıca fark ettim: Öğrenmiş olacakları şey, götürmek istediğin kadar ileri götür, istediğin kadar kontrolden çık, çok fazla ileri gittiğinde baban sonunda seni durdurur. Senin kendini kontrol etmene gerek yok, o seni kontrol eder. Ve düşündüm ki, ben kızlarım için bunu istemiyordum. Yolun kenarına çektim ve kontağı kapattım. Bu bir süre burada olacağımızın işaretiydi. Anne babalar, eğer önemli ise buna zaman ayırmalısınız. Döndüm ve kızlarıma dedim ki: Kızlar, bu arabanın sınırları içerisinde yeni ve anlamlı bir kural koymak üzereyiz." İlgilerini çekmiştim. Ara not anne babalar, çocuklarınızın ilgisini çekmek için büyük kelimeler kullanın.
Birazdan Oreo Kurabiye teorisine geri döneceğim. Çocuklarım daha ufakken pizzacıya çok giderdik, çünkü en önemli aile konuşmalarımızın pizzacıda gerçekleştiğini keşfettik. Evdeyken herkes yemeyi bitirir ve bir yerlere dağılırdı. Her zaman yapacak bir şeyleri olurdu; ödev, sokağın karşısına gidip oyun oynamak, vb. Ama fark ettiniz mi, dışarıya yemeye çıktığınızda herkes gidene kadar kimse gitmiyor. Orada hep birliktesiniz ve pizzacıda muhteşem aile konuşmaları yapılırdı. Aynı zamanda gözlemledim ki pizzacıda elektronik oyun makinaları vardı. Las Vegas sendromu gibi... eğer cebinde paran varsa bu makinelere karşı koymak zorundasın. Her yerdeler. Ve 6 yaşındaki oğlum o elektronik oyunlara karşı ilgili. Yemek yiyorduk, o makinenin başındaydı ve içine atmak için bozuk para istiyordu. Ona döndüm ve dedim ki: "Craig, oğlum, biz pizza işletmesine geldiğimiz zaman onların bize sunduğu yemek için buradayız, hile karıştıran bu mekanizmalarla ilgilenmek için değil." Amacım büyük kelimeler kullanarak onun dikkatini çekmek ve beni dinlemesini sağlamaktı. Ve başarmıştım, onun ilgisini çekmiştim. Yüzünde şaşkın bir ifadeyle uzaklaştı. Onların dikkatini çekmeyi arabada, başka yerlerde o kadar çok kez kullandım ki çocuklarım artık harfi harfine alıntı yapabiliyorlar.

"Kızlar, bu arabanın sınırları içerisinde yeni ve önemli bir kural koymak üzereyiz! Kural şu: bu arabanın arka koltuğunda kavga etmeyi seçtiğiniz zaman, bu günlük televizyon izlemekten vazgeçmeyi seçmiş oluyorsunuz."

Kızlarım gerçekten televizyona karşı çok ilgililerdi. Birçok çocuğun yaptığı gibi günde beş altı saat televizyon seyretmeseler de onlar için önemliydi. Günde bir saat seyredebiliyorlardı. Onun için onu kullanıyordum. "Bu arabanın arka kolduğunda kavga etmeyi seçtiğiniz zaman, o gün televizyondan vazgeçmeyi seçmiş oluyorsunuz. Bu arabanın arka koltuğunda kavga etmemeyi seçtiğiniz zaman, o gün televizyon seyredebilmeyi seçmiş oluyorsunuz." Kaç kere seçme kelimesini kullandım? Dört kez. Sorumluluğun nereye yerleştirildiği belirgindir. Aynı şeyi üç kez söyledim çünkü seçeneklerinin ne olduğunu anladıklarından emin olmak istedim. Arabayı çalıştırdım, beş sokak ilerledim, kavga tekrar başladı. Anne babalar, ben kendimle gurur duyuyorum, çünkü büyük sakinlikle döndüm ve dedim ki "kızlar, görüyorum ki bugünün geri kalan kısmında televizyondan vazgeçmeyi seçmişsiniz." Sanki başlarından aşağı bir kova buzlu su dökmüşüm gibi donakaldılar, her şey bir anda durdu. Onlar bir anda sakin ve sessizlerdi. Bir tek o değil, eve kadar tüm yol boyunca sakin ve sessizlerdi ve biz evden epeyce uzaktaydık. Garaja girdiğimizde kızlar dedi ki: "Televizyon seyredebilir miyiz? Çünkü eve gelene kadar bütün yolda iyi geçindik." ANNE BABALAR, BU EVRENSELDİR! Bütün çocuklar bu tarz şeyler söylerler. Bunun öğretilmesine ihtiyaçları yok, çünkü bunu doğuştan biliyorlar. Ben de dedim ki, "en sevdiğiniz televizyon programını seyretmek istediğinizi biliyorum, ama kızlar, bu arabanın arka koltuğunda kavga etmeyi seçtiğiniz anda, o anda, bugün için televizyondan vazgeçmeyi seçmiş oldunuz." Sesli ağlama, dünyanın sonunun geldiğini düşünürsünüz. Anne babalar! Onlar televizyon seyretmedi. İnanır mısınız? Kızlarım dokuz gün üst üste televizyondan vazgeçmeyi seçti. Ben onların televizyon seyredebilmesini seçerdim. Onlar televizyondan vazgeçmeyi seçtiler. Dokuz gün üst üste. Ondan sonra otomobilimin arka koltuğunda olağanüstü bir şey olmaya başladı. Kavga başlardı, biri diğerini dirseklemeye başlardı, ya da bir şey derdi, bakardı, ya da tepesinde solumaya başlardı ve diğeri "kes onu yapmayı" derdi. "Senin yüzünden bugün televizyondan vazgeçmeyi seçmemiz gerekecek." Kendi davranışlarını düzeltmeye başladılar. İstediğimiz şey bu değil mi? Buna kendini kontrol etmek ve kendin için sorumluluk almak deniyor. Ben seni kontrol etmek için her zaman orada olmayacağım.

Devamı ikinci bölümde...

19 Şubat 2015 Perşembe

Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor

Nino yavru ahtapot olmaktan sıkılmıştır. 8 kolla giyinmek çok zordur, hele kış günleri. 8 kollu mont, şapka, 8 eldiven. Yılan balığı olmak istemektedir. Bir gün okula giderken yılan balığının evinin yıkılmak üzere olduğunu görür ama yılan balığı yuvasından çıkmamaktadır. Yumurtalarını bırakamaz. Nino 8 kolu sayesinde hem bütün yumurtaları hem de anne yılan balığını kurtarır. Artık 8 kollu olmak o kadar da kötü değildir.
Özellikle giyinmeyi sevmeyen  miniklere çok iyi gelecek bir kitap. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeliyiz ve artılarımızı görebilmeliyiz. Çocuklarımıza hep yapamadıkları şeyleri hatırlatmak özgüven eksikliğine neden olur unutmayın. Yapabildikleri için takdir edin, yapamadıkları şeyleri için ise teşvik edin. Zorlamayın, inanın zamanı geldiğinde her şeyi yapacaklar. Ortaokulda türkçe öğretmenim, eğer bir kişi hakkında olumlu şeyler söyleyemiyorsan olumsuz şeyler söyleyemeye hakkın yok demişti. Kuzularımızı 8 kolla sarıp, hiç yanımızdan ayırmak istemediğimiz bu günlerde hayata pozitif bakmak, olumlu düşünmek çok zor biliyorum. Ama daha güzel bir gelecek için sevmeyi ve sevgiyi çocuklarımıza öğretmeliyiz.
Damla'ya kitap okuması için ahtapot yapmak istedim. Ancak yapım aşamlarına tam uymadığım için pek benzemedi :) Damla oyuncağı çok sevdi ama ahtapot değil deniz anası olarak kabul etti. Ahtapotların kafası başka oluyormus, aslında bakınca deniz anasına daha çok benzemiş sanki. Ahtapot yapımını şu sitede gördüm. Aşağıdaki resimde adımları görebilirsiniz. Kumaş olarak polar kullanılmış. Kafası için poların içine strafor top  konulmuş. Polar ve strafor top ile tekrar deneyeceğim, pes etmek yok :)

 

Minik Kitap Kurdu Published @ 2014 by Ipietoon